Toparlanın Seçime Gidiyoruz...

TBMM 11.Cumhurbaşkanının seçemedi ve apar topar seçime gidiyoruz. CHP'nin hırçın politikası ve hükümetin de uzlaşmaz görüntüsü ile buna çanak tutması sonucu ülkemiz yeni bir seçim dönemine giriyor. Ülkemize ve milletimize hayırlı olsun.

Cumhurbaşkanını seçemeyen bir meclise halk hangi gözle bakacaktır; bunu hep beraber göreceğiz. Oligarşik güçler halkın kendisini temsil edebilecek birini Çankaya'da görmek istemedi ve Sayın Abdullah Gül cumhurbaşkanı seçilemedi. Oysa Abdullah Gül halkın kendisi idi. Onu oraya layık görmeyenler ülkemizi muhtıraya ve oligarşik güçlere teslim etmeyi daha uygun gördüler.

Ayrıca iktidar partisi demokrasi konusunda da iyi bir sınav vermedi. Önce YÖK Reformunu başaramadılar. Sonra Şemdinli olayının savcısı Ferhat Sarıkaya'yı elleri ile oligarşiye teslim ettiler. Daha sonra da Nokta Dergisi'ne yapılan baskını önleyemediler; darbeci olduğu söylenen kişilerle ilgili dava açamadılar. Öyle ya bunlar birer salvo atışı idi. Salvo atışları engellenmeyince bu kez ansızın muhtıra geliverdi.

Demokrat Parti geleneğinin temsilcisi olduğu söylenen Anavatan Partisi ve Doğru Yol Partisi kulaklarına üflenen darbe söylentilerinden ürkerek meclise girmeye cesaret edemedi. Oysa bu partiler meclise girselerdi ve ret oyu verselerdi hem meclisin meşruiyetini tescil edecekler hem de kendi meşruiyetini tescil edeceklerdi. Artık iş işten geçti; bu partiler yakın bir zamanda halk ile karşı karşıya gelecekler ve halkın tepkisinin ne olduğunu göreceklerdir.

Oligarşiye teslim olanlar sadece bunlar mı? CHP ve onun sivil uzantıları da yaptıkları mitinglerle, yaptıkları eylemlerle milli iradenin halkın elinden alınmasına ve bürokratlara devrine rıza gösterdiler. Buna rıza gösterenlerin her darbede en ağır eziyetlere maruz kaldığını söylemeye bile gerek yok. Sivil birinin Çankaya'ya çıkmasına razı olmayanlar; bürokratların ve postallıların orayı işgal etmesine ise ses çıkarmıyorlar; nedense.

Ya meclis dışındakiler; 4 defa darbeye maruz kalan Saadet Partisi de yeterince ses çıkaramadı. Bildirinin ancak üçüncü gününde cılız bir karşı çıkış hiç de makul bir cevap olmadı. Bugün sana yarın bana.
Şimdilerde Sayın Erbakan'ı öve öve bitiremeyen Vural Savaş'ın daha dün "yarasalar",  "kan emici vampir", ve "habis ur" dediğini ne çabuk unuttular. Saadet Partisinin müttefikleri hiçbir zaman ne ulusalcılar ne de oligarşinin silahlı ve silahsız temsilcileri olamaz. Bildiriyi kaleme aldığı veya en azından bildiriye katkı sunduğu söylenen sayın Hasan Ünal'ın bu çevrede ne iş yaptığını anlayanlar beri gelsin.

Gösterdikleri tepki, halk nezdinde itibarı yükselen Büyük Birlik Partisi'nin çok gerilerinde kaldı. MHP ve CHP arasındaki nişan ise izdivaca dönüşmek üzere. Oligarşi için en uygun çözüm CHP ve MHP'nin ülkenin iki partisi olmasıdır. İki partili sitemi çok arzulayan bu düzen, halk nezdinde yeterince karşılık bulsa diğer partileri kapatıp sağcı MHP ve solcu CHP ile bu ülkeyi hiç sorunsuz idare eder. 12 Eylül öncesinin kan davalısı olan bu partileri görünmez bir el barıştırmış ve kan kardeş olmuşlardır. Bu süreçte bizim anlamakta güçlük çektiğimiz MHP politikasının halk nezdinde karşılığı ne olacaktır?


Şimdi önümüzde yeni bir süreç var. Ak Parti ve Anavatan bir takım anayasa değişiklikleri yaparak seçime gitmek istiyor. Bakalım oligarşi ne diyecek; yoksa "anayasa değişecekse biz değiştiririz; seçim yapılacaksa ona da biz karar veririz" mi diyecekler...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mahalli İdareler Secimi ve Ortaya Çıkan Haksızlıklar

Giresun Dernekçiliğinin Serencamı…

Giresun İzcileri Buluştu…